“İNNEMEL MÛ’MİNÛNE İHVETUN”
“Muhakkak ki;
Müminler ancak kardeştir”
(Hucurat 10).
Biz hepimiz
Hz. Adem’in çocuklarıyız.
Adem de Topraktandır.
“Biz ya din’de kardeş,
ya ten’de bir eşiz.”
Öte yandan,
“bir Topluluğa olan düşmanlığımızın bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesi gerek.”
Haksızlık
kimden gelirse gelsin,
kime yönelik olursa olsun,
mazlumdan yana,
zalimlere karşı olacağız.
Ehliyet,
Liyakat
ve
Adalet
asla taviz vermememiz gereken konular olacak.
Eğer müminsek,
ilkesel olarak bunu kabul etmemiz gerek..
Müminler, mezhep, tarikat, ideoloji, siyaset, felsefi
ve
vicdani kanaat farklılıkları,
etnik aidiyetlerinden bağımsız olarak kardeştir.
Aynı Allah’a,
Resulüne,
kitaba iman edenler kardeştir.
Bizler tek bir Millet,
Tek bir Ümmet
ve
Tek bir Cemaatiz.
Aramızda ki işler
“İstişare”
ve
“Şura”
yolu ile olacaktır.
İttifak ettiğimiz zaman
birlikte hareket edecek,
ihtilaf ettiğimizde
birbirimizi mazur göreceğiz.
Bu şartlarda kim ki,
ikinci bir cemaatten
söz ediyorsa,
(haşa)
kendine ya yeni bir İlah,
Ya yeni bir Resul
ya da yeni bir kitap
uydurmuş olacaktır.
Birileri,
Müslüman olmasa bile,
eğer beş temel emniyete yönelik bir tehdit oluşturmadığı takdirde, biz onlarla,
Erdemli işler konusunda,
Mazlum
ve
muhtaçlara yardım konusunda ittifak oluşturabiliriz.
Biz herkesle
Adalet,
Barış
ve
özgürlük üzerine
ve
5 temel emniyete aykırı olmamak üzere sözleşme de yapabiliriz.
Esasen değer üreten herkesle Nimet ve Külfet dengesine dayalı itilaflar oluşturabiliriz..
İttihad,
ittifak
ve
itilaf..
Yeryüzünde
Adalet,
Barış,
Hürriyetten yana
bir düzenin inşası için,
5 temel emniyeti
(Mal,Emek, Can, Namus,
Akıl-İnanç ve Nesil emniyeti) korumak temeli üzerinde herkesle işbirliği yapabiliriz.
Durup Dururken
Bunları Niye Yazdım..?
Hürriyet’te Ertuğrul Özkök, benim bir röportajımla ilgili bir yazı yazmış.
Diyor ki:
SENİN ‘MUHAFAZAKÂR VİCDANIN’ BENİM ‘SEKÜLER VİCDANIM OLSUN’
YETER.
Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak
benimle
hangi durumda
kardeş olabileceğini,
hangi durumda
özgürce
yoluma gidebileceğimi açıklamış.
Medya Radar sitesi yazarı
Alev Gürsoy Cimin’e verdiği mülakatta şöyle diyor:
“Namaz kılsın,
işretten vazgeçsin kardeş olalım...”
Namaz kılmıyorum...
İçkiye gelince,
sağlığım el verdiğince kararında içmeye devam edeceğim.
Bu durumda onunla kardeş olamayacağız.
Peki bu durumda onun gözünde nerede olacağım:
Abdurrahman Dilipak onun gözündeki statümü şöyle açıklıyor:
“Bugün sadece yurttaş. Başkalarının temel haklarına açık ve
yakın bir tehlike oluşturmadığı sürece yoluna gidebilir.”
Anlaştık,
buna razıyım...
O zaman şunu konuşalım.
O ve ben,
hepimiz birlikte
nasıl yaşayacağız.
Dilipak kendi konumunu şöyle anlatıyor:
“Ben adaletten, barıştan, hürriyetten yana, tarih, kültür, gelenek merkezli, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti
hayal ediyorum.”
“Bak kardeşim” diyeceğim
ama
o kardeş kabul etmediği için, “Bak arkadaş” diyor
ve
devam ediyorum:
“Şu söylediklerin var ya,
Allah önünde yemin ediyorum ben de aynısını istiyorum.”
Yani diyeceğim.
İlle de kardeş olmamız gerekmiyor.
Aynı ülkenin vatandaşları olarak bu duygularla yaşayalım.
Senin
“muhafazakâr vicdanın”,
benim de
“seküler vicdanım” olsun yeter..
Kardeş olmasak bile
kardeşmiş gibi yaşar gideriz.”
Evet,
şunu söylemeliyim.
Biz karşılıklı hak ve hukukumuza dikkat ederek,
farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayabiliriz.
Bu anlamda benim için
“Hılful fudul”
ve
“Medine Sözleşmesi”
önemli bir referanstır.
Benim “hoş görmeyeceğim”
bir çok şey var,
ama
karşılıklı bir
“tahammül anlayışı”,
“sabır ahlakı” çok önemli..
Belki uzlaşı için tearüf-bilişmeyi öğrenmemiz gerekiyor..
Birilerinin bana uzaklığı,
benim olarak uzaklığıma eşittir. Birbirimizi anlamak
bu konuda önemli.
Çatışma eşiğinde
“def-i mazarrat,
celbi menafiden evla” tutulmalı.
Hak hürriyet’ten, “vehbi” olan, “kesbi” olandan öncelikli olmalı.
Birileri için mutlak-zaruri olan, başkası için
mütemmim olanlar
öncelikli olmalı.
Birbirimizi anlamak zorundayız. Sonuçta
kederler paylaşıldıkça azalır
ve
mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır.
“Barış daha iyidir”.
Birbirimizi anlamak
ve
kalbini kazanmak
(müellefetül kulub)
üzere bir bakış,
inattan daha iyidir..
Bu anlamda kendimiz için istemediğimiz bir şeyi,
başkaları için istememeyi de öğrenmemiz gerek.
Özkök’le ilgili
3 küçük notum daha var.
Bir, -1-
Ben “Muhafazakâr” değilim.
“İki günü birbirine eş olan aldanmıştır” diyen bir peygamberin ümmeti muhafazakâr olamaz
diye düşünüyorum.
İki, -2-
Vatan-vatandaş,
yerine yurt-yurttaş kelimesini tercih ederim.
Etimolojik
bir arka plan söz konusu.
Mesela,
“Memleket” de önemli.
“Yurt” Türkçe,
“Vatan” Arapça aslında.
Üç,